XIX. yüzyılın divan sahibi şairlerinden Kastamonulu Bahârzâde Ferîde Hanım, tahsil seviyesi yüksek bir aile içinde yetişmiş, küçük yaşlardan itibaren şiir ve hat sanatlarıyla meşgul olmuştur. On altı yaşında Ali Râif Bey ile evlenen Ferîde Hanım, evliliğinin beşinci yılında -henüz yirmi bir/yirmi iki yaşındayken- eşinin vefatıyla sarsılmış, bu ızdırabı hayatı boyunca taşıyarak şiirlerine de yansıtmıştır. Ferîde Hanım, Dîvân’ında “Zevcim Ali Râif Efendi’nin Vefâtına Söylenildi” başlığıyla dile getirdiği müseddes bir mersiye ve eşinin kendisine aldığı saati kaybetmenin üzüntüsü için “Merhûm Zevcimin Yâdigârı Olan Sâ‘atin Gâib Olması Cihetiyle Gayetle Dilsûz Olmaklığımdan Nâşî Söylenmişdir“ başlığıyla söylediği gazel ile kocası Ali Râif Bey’e olan sevgisini ve hasretini dile getirmiştir. Mecazi aşkın ve idealize edilen sevgilinin dışında beşerî bir aşkı terennüm eden bu satırlar, hakiki bir aşkın hatırası ve ızdırabı olmakla birlikte, klasik Türk edebiyatının teamülleri bakımından dikkate değer ve özgündür. Bu özgünlük; onun ferdî ve içtimai hayatını okuduğumuz, adeta bir biyografiyi andıran manzumeleri ve merhum zevcine bağlılığının ifadesi olan mısralarıdır. Yani altı asrı aşkın kadim edebiyatımızın erkek egemen dünyasında, adına şiir adanan değil, sevdiğini şiirle anan bir kadın şairdir Ferîde Hanım. Bu çalışmada, mezkûr iki manzumenin yanı sıra Ferîde Hanım’ın eşine olan aşkını ve özlemini ifade ettiği diğer şiirler de ele alınacak; hakiki bir sevginin klasik Türk edebiyatına yansımaları ortaya konulacaktır.
Ferîde Hanım, Ali Râif Bey, Dîvân, aşk, ayrılık.